İskender Önal: Trabzonspor’un kıymetini bilmiyoruz!

İskender Önal: Trabzonspor’un kıymetini bilmiyoruz!

Trabzonspor'u Yönetenler Konuştu-25

İskender Önal kimdir?

1948'de Rize'de doğdu. Babasının memur olması nedeniyle beş yaşında Trabzon'a geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Trabzon'da tamamladı. 1970'te Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Bir süre Karayolları'nda çalışan İskender Önal, daha sonra askerlik görevini yerine getirdi. Trabzon'da kurduğu şirketle inşaat sektöründe iş hayatına atılan Önal, halen bu alanda çalışmaya devam etmektedir. Evli olan İskender Önal, iki çocuk babasıdır.

En büyük şansımız Kavak Meydanı

Bütün dünyamız Trabzonspor oldu, benim başka bir hobim yok. Futbol maçlarına altı yaşında gitmeye başladım. Şimdi Avni Aker'in olduğu yer Kavak Meydanı idi. Çocukken orada oynanan bütün maçları izlerdim. İlkokul çağlarında arkadaşlarla yama toplarla mahalle aralarında maçlar yapardık. İçimizde futbol tutkusu o yaşlarda oluştu. Benim en büyük şansım, babamın Rize'den Trabzon'a geldiğimizde Kavak Meydan'da ev kiralamasıydı. O bölgede Trabzon'un en büyük futbolcuları yaşardı. Ahmet Suat Özyazıcı, rahmetli Akrep Celal, İdmanocaklı İhsan, Kara Necati, kaleci Nail abi, Cemalettin Akçay gibi ismini sayamayacağım çok büyük futbolcular orada yaşardı. Futboldan başka bir şeyin konuşulmadığı bir yerde biz de doğal olarak futbolun içinde olduk. Ben Ayasofya semtinin takımı olan Trabzon Fenerbahçe'de, Yolspor'da, Sebatspor'da ve son olarak Trabzonspor'da futbol oynadım.

Tadı damağımda kalan bir yönetim

Hep Trabzonspor'un içerisinde olduk. Yöneticilikten önce 1984 yılında Haluk Ulusoy başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu'nda rahmetli Süha Akçay ile birlikte görev aldık. Daha sonra 1987 yılında rahmetli Ali Uras Futbol Federasyonu başkanı oldu, tekrar federasyonda görev aldım. 1989 yılında ise, o dönemin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fahrettin Kurt beni aradı ve Mehmet Ali Yılmaz'ın Trabzonspor Başkanlığı için liste yaptığını, asbaşkan olarak da beni düşündüğünü söyledi. İşlerimin yoğun olduğunu söyledim ama Fahrettin Kurt kabul etmem konusunda ısrar etti, böylece 1989 yılında Mehmet Ali Yılmaz'ın yönetiminde asbaşkan olarak yönetimde yer aldım. Tadı damağımda kalan bir yönetim gerçekleştirdik diyebilirim.

Asil - yedek… Hep birlikte

Ben yapım gereği kolektif çalışmayı tercih eden biriyim. Trabzonspor tarihine baktığınızda şunu görürsünüz; yönetim kurulu asıl listeden biri ayrılınca yedek listeden bir kişi onun yerine gelir ve yönetim kurulu toplantılarına katılırdı. Böyle bir uygulama vardı. Bu uygulama ilk defa bizim yönetimimizde yıkıldı. Listemizdeki asıl ve yedek yöneticilerin hepsi yönetim kurulu üyesidir ve her toplantıya yedek üyelerimizi de çağırıyor, onların da fikrini alıyorduk. Bu çok güzel bir uygulamaydı. Kulübün işleyişini öğreniyorlardı. Nitekim zaman içerisinde asıl listeden istifalar olunca yedek üyelerimiz onların yerini doldurdu. Hiçbir sorun yaşamadan devam ettiler. Daha da güzeli şu oldu, bizden sonra gelen yönetimler, yedek diye toplantılara aldığımız yetişmiş arkadaşları asıl yönetici olarak listelerine aldılar.

Yönetimler sırlarını saklamalı

Bizim dönemimizde basit de olsa özelleştirme dediğimiz şeyi kulüpte uyguladık. Kulüpte çay, kahve ve yemek hizmetlerini özelleştirdik. Bu basit gibi görünse de sistem değişikliği olarak o zamana kadar yapılmayan bir uygulamaydı. Biz dirayetli bir yönetim sergilemiştik. Bir başka önemli şey de şuydu, o dönemde arkadaşlarımdan, yönetim kurulu toplantılarında konuştuklarımızın bir iki gün sır olarak kalmasını istiyordum. Konuşulanlar üçüncü gün zaten sır olmaktan çıkacaktır. Nitekim biz bu sızmalar nedeniyle birkaç futbolcunun transferini gerçekleştiremedik. Gerçi yönetimimizden sızmadı, haberler başka bir kanaldan sızdı, onu da tespit etmiştik. Bence yönetimlerde sır saklamak çok önemlidir.

Övünülecek bir takım

Trabzonspor'da 1996 yılına varan takımın çekirdek kadrosunun temeli bizim dönemde atılmıştır. Güçlü bir takım kurmuştuk, Ogün'ü altyapıdan aldık, Abdullah'ı 17 yaşında Beyoğlu Yeniçarşı'dan, Ünal'ı Malatya'dan transfer ettik. Büyük Orhan'ı Eskişehir'den aldık. Büyük Hamdi, Küçük Hamdi, Lemi, Hami, Şehmuz, Mehmet, İskender, kaptan Kemal gibi oyuncularla çekirdek kadroyu oluşturduk. O dönemde çalıştığım bütün yönetici arkadaşlarıma selam olsun… Bizden sonraki yönetim bu kadroya bir iki ilave yaptı ve övünülecek bir takım ortaya çıktı.

Kulübün bir lirası bile sakınılmalı

Trabzonspor tarihinde geriye para gönderen ilk yönetim olduk. Muhasebemizi Ali Zafer Özdemir abimiz, Kenan Atalay kardeşimizle birlikte çok iyi takip ediyordu. Transfer sezonunda futbolcularımızı iyi paralara başka kulüplere verdik. Bizim dönemimizde kulübün kasasından yemek, ağırlama, uğurlama gibi giderler için para hiç çıkmadı. Bu tür giderler için Ali Zafer Özdemir'in kontrolünde bir havuz oluşturulmuştu, her ay asıl yöneticiler 100 TL, yedek yöneticiler de 50 TL havuza katkı yapıyordu. Bu paralarla giderler karşılanırdı.

Yüz liralık oyuncuya!

Biz ufak paralarla iş yapıyorduk. Tabi daha sonra rakamlar büyüdü, araya menajerler girdi işin boyutu değişti, ipin ucu kaçtı. Trabzonspor'da yöneticilik yapanlar, kulübün bir lirasını bile sakınmalı. Bize bu mantıkla hareket edecek yöneticiler lazım. Transferler konusunda yüz TL'lik oyuncuya 500 TL verirseniz bu olmaz. Yüz TL'lik oyuncuyu elli TL'ye almanın yollarını arayacaksınız. Kulüpte kararlar tek başına alınmamalıdır. Danışılarak, istişare yapılmadan oyuncu transferleri yapılmamalı. Biz zamanında 17 yaşındaki Abdullah Ercan'ı transfer etmeden önce birkaç hocaya izlettirmiş, gelen raporlar doğrultusunda transferi gerçekleştirmiştik.

Kenan İskender haklıydı

Biz hep Trabzonspor'u konuşuyoruz başka sohbet konumuz yok. Rahmetli Kenan İskender, “Trabzonspor'u konuştuğumuz kadar işimizi konuşmuyoruz. Biraz da ticaret konuşalım da Trabzon'a o yönden de katkımız olsun” derdi. Çok haklı olduğunu düşünüyorum, eğer biz ticarette kolektif çalışmayı kurabilseydik belki bu Trabzonspor'a da yansırdı.

Kısır döngü kırılmalı

Trabzonspor için iki türlü düzlük var, biri saha sonuçları diğeri ekonomik. İkisi bir birine paralel gidiyor. Eğer sahada başarılı olamazsanız sponsor dolayısıyla para bulamıyorsunuz. Seyirci de maça gelmiyor. Bu kısır döngünün kırılması gerekiyor. Sahada başarılı olmak için iyi bir kadronuzun olması gerekiyor, bunu için de para gerekiyor. O nedenle en az 5 Trabzonlu oyuncu için çok isabetli transfer yapmak gerekiyor ki, Trabzonspor yukarılara taşınabilsin. Yönetimler kritik zamanlarda çok sağlıklı kararlar alabilmeli. Trabzonspor'un en büyük sıkıntısı, tek listede birleşilememesidir. Bence birkaç dönem tek liste olmalıydı, bunu daha önce de söyledim. Gelinen noktada bölünme var ve camia artık toparlanamıyor. Bu takım bizim, başka Trabzonspor yok! Trabzonspor bizim gündemimiz, sabah akşam onu konuşuyoruz ama kıymetini bilmiyoruz.

Çok zor bir duygu!

1996 yılı Türkiye Futbol Federasyon Başkan'ı Şenes Erzik döneminde asbaşkandım. Trabzon'da Fenerbahçe ile o meşhur maça çıktık. Trabzonspor 1-0 öne geçti ama ben sevinemiyorum, maç 2-1 bitti, yenildik, şampiyonluk gitti. İçimden ağlamak geliyor, ağlayamıyorum. Çok zor bir duyguydu, öyle bir günü Allah bir daha Trabzonspor'a yaşatmasın.

Yesiç ve Rıdvan!

Trabzon'da Fenerbahçe'yi ağırlıyoruz. Maçta Yesiç ile Rıdvan girdikleri bir pozisyon oldu ve Rıdvan kendini yere attı. Sakatlık olacak bir pozisyon değildi. Rıdvan'ı hemen hastaneye götürdük, hiçbir olumsuzluk çıkmadı ama yaygarası çok büyük oldu. Bütün basın ayağa kalktı, “Rıdvan'ı katlettiler”, “kasap Yesiç” şeklinde manşetler atmıştı gazeteler. O maçın sonrasındaki hafta İstanbul deplasmanına gittik, takımla Maçka oteline yerleştik. Gazeteciler kapıda Yesiç ile görüşmek Rıdvan'la barıştırmak istiyor. Ben kafile başkanıyım, bu istekleri kesinlikle reddediyorum. Barışmalarına karşı değilim tabii ama maç öncesi olması doğru değildi. Buna izin vermedim, diğer arkadaşlara da, 'nöbetleşe olayı takip edelim, bir kaçak olmasın' dedim. Ama gecenin bir saatinde nasıl yaptılar bilmiyorum Yesiç ve Rıdvan'ı Nişantaşı'nda bir kafede buluşturmuşlar. Böyle bir olay da yaşamıştık.

Futbol oynamaya doyamadım

Futbol hayatım, 1970 yılında, 22 yaşında üniversite son sınıfta menüsküs olmam nedeniyle çok erken bitti. Futbol oynamaya doyamadım. Bu eksiği halı saha maçları yaparak gidermeye çalışıyorum. Altmış ve üzeri yaştaki arkadaşlarımız İlyas Akçay, Hayri Güner, Turan Yurdakul haftada bir gün halı sahada maç yapıyoruz. Sakatlandığım günü hiç unutamıyorum, idmanda sakatlanmıştım. Hiç olmayacak bir şeydi. (4 Mayıs 2016)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.