Sadri Şener: Siyasete karşı gücüm yetmedi!

Sadri Şener: Siyasete karşı gücüm yetmedi!

Trabzonspor'u Yönetenler Konuştu-40

Sadri Şener kimdir?

1951'de Trabzon’un Tonya ilçesinde doğdu. Babasının siyasetçi olması nedeniyle ilk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1973'te İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. 1973-1977 yılları arasında çeşitli müteahhitlik firmalarında çalıştı. 1977'den itibaren ise müteahhitlik ve turizm işleriyle uğraşmaya başladı. 1992-1994 ve 2007-2013 yılları arasında Trabzonspor başkanlığı yaptı.

En uzun dönem yöneticilik

1980'li yıllardı. Mehmet Ali Bey'in (Yılmaz) başkanlığı döneminde, takımın Suadiye'deki kampını ziyaret etmiştim. Sonraki seçimde, beni yönetime aldılar. Rahmetli Mazhar ağabey (Afacan) döneminde yönetici olmadım. Sonra yöneticiliğe devam ettik. Başkanlık dönemim dâhil olmak üzere, Trabzonspor'da en uzun dönem yöneticilik yapan kişiyim. Çok şeyler yaşadık, çok günler gördük; keyifli günlerimiz de vardı, keyifsiz günlerimiz de… Çok emek çok da para verdik. Helâli hoş olsun.

Nizamettin ağabey haklıydı

İlk asbaşkanım Nizamettin ağabeydi (Algan). O, bizi her şeye karıştırmazdı. Birçok şey, bize yasaktı. Kuş uçurmazdı. Gazeteciyle konuşamazdık. Sonraki yıllara baktığımda, Nizamettin ağabey haklıydı. Yönetim içerisinde fazla koşuşturduğum için, benim için başkan yardımcılığı sıfatını getirdiler. Bizde öyle bir görev yoktu. Başkan ve Asbaşkan vardı. Şimdi benim için çıkardıkları başkan yardımcılığı sıfatı hâlâ devam ediyor. Herkes de kendisini başkan yardımcısı filan zannediyor.

Neler yaşamadık ki!

Mehmet Ali Bey (Yılmaz) milletvekili olunca, kongreye gittik ve başkan seçildim. İki dönem görev yaptıktan sonra 2007'de tekrar aday olduk ve seçildik. 2007'den sonraki dönemde ise hiç yaşamadığım şeyleri yaşadım. Değişik bir dönemdi. Şampiyonluğumuz şikeyle elimizden alındı. Nezarete düştük, yurt dışı yasağımız kondu. Statlara girişimiz yasaklandı. Bu evrede benim yanımda olanlar da olmayanlar da vardı; bu olayı çok basite getirenler de… Alnımızın akıyla şike sürecinden çıktık. 2011'in gerçek şampiyonu biziz.

Kimisine basit geliyor ama kulübe 50 milyon TL hibe ettim

1992 yılında, bugünün parasıyla yaklaşık elli milyon lirayı bu kulübe hibe etmiş adamken, avukatlara fazla para verdiğim gerekçesiyle mahkemeye düşürülmem karşısında Trabzon halkının duruşu çok cılız kaldı. Hibe lafı insanlara çok basit geliyor. Üstelik çok zor günlerimde hibe ettim. Bunu yürekten bilenler var. Bir de yandan bilenler var.

Siyasete karşı gücüm yetmedi

2011 yılı şampiyonluk kupamızın Fenerbahçe'nin müzesinde olmasının sebebi, yüzde seksen olarak siyasidir. Gücüm yetmedi. Yönetimimin gücü yetmedi ve orada nokta koymak zorunda kaldık. Bize yardım etmesi gereken siyasilerin de gücü yetmedi. Bizim gücümüz bunlara yetmez de diyemediler. Günümüzde de aynı… Trabzon'daki arkadaşlarımızın TBMM'deki ağırlığı çok fazla değil. İktidar partisinin yönetim anlayışı da milletvekillerine güç vermiyor. O yüzden o yıllarda yapabileceğimiz bir şey yoktu. Faruk Bey (Özak) yardım etmeye çalışıyordu ama o da bir yere kadar gidip, duruyordu.

Fenerbahçeli milletvekillerimiz!

Mühim olan tarihtir. 100 yıl sonra da baksan, 2011 yılı şampiyonu Trabzonspor'dur. O dönem, içeride dışarıda mücadele ediyorduk. O yıllar mücadele ettiğimiz kulüp, Fenerbahçe. Şampiyonluk şikeyle elimizden alınmış, canımız yanmış… Bakıyorsun; kendi milletvekillerimizin bile bir kısmı Fenerbahçeli idi. Kimisi FB kongre üyesi. Mesela, Sayın Bakan Süleyman Soylu da FB kongre üyesi. Bugün hepsine sorsan, 'yoldan geçerken çağırdılar da zorla bana imza attırdılar' filan derler… Saygı duymak lazım. Demek ki içinden gelen duygu o. Başkanlığı bıraktıktan sonra, dönüp geriye bile bakmadım.

On ay hapis cezası!

Mahkeme süreçlerimizi soran, bilen yok. Şike onandığı zaman, Tahkim Kurul başkanına, “Alsın şimdi dosyayı başına çalsın” dedim, hakaretten on ay hapis cezası aldım. Dosya Yargıtay'da. Kim biliyor bunu? Hiç kimse. Ne hukuk kurulundan, ne divan başkanından, ne başkandan, ne yöneticilerden, ne de eski yöneticilerden arayan oldu.

Paylaşımcı yöneticiye karşı paylaşımcı bir başkandım

Paylaşımcı bir yönetim tarzım vardı. Fakat şöyle… Sırf benden istiyorsa, onunla paylaşmazdım; akıl, fikir vs… Fakat ben de ondan yararlanabileceksem, paylaşırdım. “Benim de bilgim olsun da akşama biri sorarsa söylerim” şeklindeki yaklaşıma karşı, paylaşıma kapalıydım. O tarzı hiç sevmem. Mutlaka kulübe bir şey vereceksin; akıl, para, yeni bir spor anlayışı, transfer stratejisi… Bir şey becerirsen, ben seninle bir şey paylaşırım. Sadece yönetime seçilmiş olman, bir şey ifade etmez.

Silgimi çaldı, girmesin!

Çok tuttuğum insanlara danışarak transferler yapmıştım. Bunların bazıları için, 'keşke yapmasaydım' diyorum. Yönetim seçimlerinde bir - iki kez hata yaptım. Yönetimin oluşmasında Trabzon kanadına çok karışmazdım. Keşke karışsaydım. Trabzon'da, 'ilkokulda silgimi çaldı o girmesin, hanımları kavgalı bu girmesin' gibi anlayışlar mevcuttu. Oysa sevmediğin bir adam olsa da iyi bir yöneticiyse, yönetimde olmalıydı. O yönetimin oluşmasında hata yaptım. Hatta artık yöneticilik yapmasınlar diye imza vereceğim isimler bile var. Zaten o isimlerin yaşları da geçti, bu saatten sonra yönetici filan olamazlar.

Tahsil hayatı gibi!

Trabzonspor, hayatımın çok önemli günlerini aldı. Trabzonspor benim için büyük bir güç, büyük bir arzu… 65 yaşındayım; 20-30 senesi Trabzonspor ile geçti. Tahsil hayatı gibi bir şeydi Trabzonspor; unutmam mümkün değil. İnşallah, Allah herkese Trabzonspor'da başarıyla görev yapmayı nasip eder.

Devam etseydim…

Trabzonspor'da göreve devam etseydim, şampiyon kadromuzu bozmazdım. Burak ve Selçuk harici gidemezdi. İkisine onar milyon verseydim, onları yine kadroda tutamazdım. Onların yerine yeni Türk oyuncular bulurdum. Menajerlerin ise şehre girişini yasaklardım. Menajerler, Trabzonspor'a çok büyük zarar verdiler.

Bir daha başkan olmayacağım

Trabzonspor Kulübü için başkanlık devrimi artık kapattım. Yaşımız da geçti. Artık görev gençlerin. Ancak gençlerden de çok umutlu değilim. Gençler çok iyi hesapçılar; önce kendilerini sonra kulübü düşünüyorlar. Ben, önce kulübü düşündüm. Doğru olan hangisi, insanlar cevaplasınlar.

İsmi büyük, geliri küçük

Trabzonspor'un ismi büyük, geliri küçük, büyük firmalar İstanbul takımlarına sponsor oluyorlar. Bizim bunda sıkıntılarımız var. Türkiye'deki futbolda para olarak rahat edebilmen için mutlaka şampiyon olman lazım. 2011'de Şampiyonlar Ligi'ne katıldık, kasamıza 27 milyon Euro girdi. Bunu iki - üç sene üst üste yapabilirsen, rahat edersin. Bunu yapabilmen için de iyi oyuncu alman lazım.

Burak'ı Galatasaray'a Terim aldı

Teknik direktör Leekens takımdan ayrıldıktan sonra ortada kaldık. Takımın başına teknik adam olarak kimi getirelim diye düşünürken, Fatih Terim'i aradım. Fatih de o zaman Ümit Milli takımın teknik direktörü… Fatih bana, “Başkanım, Şenes Erzik'ten izin al, İstanbul'a eve bile gitmeden gelip antrenmana çıkayım” dedi. Şenes Erzik'i aradım, izin vermedi. Sonra, Burak Yılmaz transferi yüzünden Fatih Terim'e çok kırıldım. Galatasaray'a Burak'ı o aldı.

Yanlış ihale!

Yeni jenerasyona söylüyorum: Trabzonspor'a küsmesinler. Trabzonspor bu; birkaç maç kazanınca kenetlenirler. O yüzden akıllı transfere ihtiyaç var. Yeni stadı dilerim Trabzonspor'a hayırlı olur. Ancak sanırım stat yine yetişmeyecek. Herkes yeni stadında oynuyor, Trabzonspor ise yanlış ihalenin bedelini ödüyor. Yani… Bu tip ihalelerin, ekonomik yapısı düzgün müteahhitler arasında seçimle yapılması lazım. Açık ihale olmaması lazım. Giresun'un, Samsun'un stadını açık ihale olarak gerçekleştir. Ama Trabzon'unkini böyle yapamazsın. (29 Haziran 2016)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.