Dr. Ahmet Rıza GÜNER

Dr. Ahmet Rıza GÜNER

BEYAZ ADAM: ÜFLEYECEKSİN HOCAM KAÇMAK YOK!

İshakpaşa sarayının altında papazın bağında her zamanki ağacın altında demleniyordu. Dağın eteğine, ovanın kenarına yayılmış Doğubayazıt’da tek tük ışıklar yanıyordu. Ne yeşil vardı ne de Ağrı dağının azameti. Karanlık hepsinin üstüne bir örtü sermişti.

Sevgiler hayaller daha bir canlı olurdu birkaç kadehten sonra. Her gece olmasa da haftanın 4-5 günü içerdi doktor Mahmut. Yalnız başına yaşadığı belediyenin misafirhanesine giderken genelde sabah ezanı okunmuş olurdu. Birkaç saat uykudan sonra da kravatı, jilet gibi takım elbisesi ve boyalı ayakkabısı ile sağlık ocağına gelirdi. Ailesi Ankara’da yaşadığından biraz hüzünlü olurdu akşamları. Gülerdi, gülerdi gülmesine de gözlerinin kenarından akan yaşlarda hüzün olurdu hep.

Tek doktordu ilçede. Hem iyi hem kötüydü bu. Amiri yoktu. Söyledikleri yasa gibiydi. Hekimliği civar ilçelerde de söylenirdi. Hastaları olurdu her yerden. Ama tekti işte. Ne sohbet edebileceği bir doktor arkadaşı ne de zor zamanlarda danışabileceği biri vardı yıllardır.

Yine aynı gecelerden birinde bir araba sesi geldi Doğubayazıt tarafından. Rampaya vurunca motorun sesi artmaya başladı. Araba sesi gittikçe yaklaştı ve durdu gecenin karanlığında. Önce bir kapı sonra diğer kapı açıldı. Anlaşıldı ki yanlarına birileri geliyordu. Biraz sonra elinde feneri ile bir polis memuru göründü.

-‘’Doktor bey bir adli vaka var, gidelim mi sağlık ocağına kadar beraber?’’ dedi. Hem sever hem çekinirlerdi Doktor Mahmut’tan. Bazen tersi tutardı. O zamanlar kimse yaklaşmazdı yanına.

-‘’Olsun memurum, tabii gidelim’’ deyip ayağa kalkınca biraz sallandı. Polis memuru Ramazan hemen koluna girip arabaya kadar götürdü.

-‘’Yavaş sür Remzi’’ dedi Doktor. ‘’Yavaş sür, kusup da arabayı mahvetmeyelim. Nasılsa acil değil.’’

-‘’Tabii doktorum.’’ dedi, aynadan kendisine bakan Remzi.

Sağlık ocağının önüne geldiklerinde homurdanmalar vardı. O girince sesler kesildi.

-‘’Ne var beyaz adam?’’

-‘’Yok bir şey doktor abi.’’

Beyaz adam ramazan hariç her akşam içen biriydi. Çoğunluk gerçek adını bilmezdi. Kimseye takılmaz, kimseyle oturmazdı. Hep yalnız içerdi.

Ama beyaz adamın tam karşısında oturan adam daha çok ilgisini çekmişti doktorun. İmam önüne bakarak tespih çekiyordu. Hayrola hocam der gibi imama baktı doktor Mahmut. İkisi ayrı ayrı bir adli vaka mıydı? Yoksa kavga mı etmiştiler? Kafası karıştı doktorun. İkisi bırakın aynı yerde durmayı aynı cümle içinde bile olmazdı.

Ne için buradayım der gibi elini uzatıp her ikisini gösterip polis memurlarına sorar gibi baktı.

‘’Kavga ettiler de alkol muayenesi için getirdik.’’ dedi memur.

Doktor tekrar baktı ikisine, alkollü olduğuna alkollüydü de çok mu kaçırmıştı acaba? Nasıl ikisi der gibi tekrar baktı memura.

-‘’Gülmeyin doktor bey anlatacağım .Hoca sabah namazı okumaya giderken içme beyaz adam, yazık değil mi sana. Gel beraber bir yol alalım, seni bu yoldan döndürelim demiş. Beyaz adam da sana ne deyip hocaya bir küfür sallamış. Hoca ayıp olmuyor mu derken bir kavgaya tutuşmuşlar. Camiye giden cemaatten bir kişi zor ayırmış bunları. Karakola geldiler. Hoca beyaz adam bana küfredip saldırdı deyince beyaz adam da o da alkollü, o da bana saldırdı dedi. Böylece ikisi de birbirinden şikayetçi oldu. Beyaz adam hoca da benimle içiyordu deyince işin içinden çıkamadık. Her ikisini de alkol muayenesine getirdik.’’

Doktor yavaş yavaş gülmeye başladı. Vaka daha da ilginç olmaya başlamıştı. O zamanlar kandan alkol muayenesi yoktu ilçede. Doktor reçeteyi külah haline getirip;

‘’Üfle bakalım beyaz adam.’’

‘’ Tabi doktorum.’’ deyip üfledi hemen beyaz adam. Doktor külahı kendisinden beş santim uzakta külahın ağzı yukarı bakar biçimde kokladı, kokladı ama kendisi de içkili olduğundan hiçbir koku alamadı. Olayı da tatlıya bağlamak istediğinden,

-‘’yaz memurum , benim yazım biraz kötü.Hele de şimdi hiç okunmaz. Sen yaz ben okur imzalarım. Beyaz adam alkolsüzdür.’’

Memur başını kaldırıp doktora bakınca doktor sen yaz, ben gerisini halledeceğim dercesine göz kırptı. Amacı ikisine de alkolsüz yazıp olayı tatlıya bağlamaktı. Biraz daha zaman geçince beyaz adam da kendine gelecek, hocadan özür dileyecek olay da karakolda tatlıya bağlanıp mahkemeye gitmeden çözülecekti.

-‘’Hocam sen de üfler misin.’’

-‘’ Doktorum ayıp ediyorsun ne üflemesi. Beni tanımıyor musun? Ben içer miyim?’’

-‘’Üfleyeceksin hoca, kaçmak yok!’’ dedi beyaz adam. Beyaz adamın ısrarı hocayı biraz daha inada bindirdi. Doktor da bir an önce eve gidip bir iki saat uyuyup işe gidecekti. Ne kadar ısrar etse de imama üfletemedi. O da artık sinirlenmişti.

-‘’ Yaz memurum,alkollü.’’ Memur yazmakta tereddüt edince,

‘’Yaz memurum. Alkollüdür. Ben kendimdeyim artık. Ben imzalayacağım, ne söylediğimi de biliyorum.’’ Tutanak tutuldu, imzalandı ve adliyeye sevk edildiler.

Saat 14:00 gibi adliyeden bilirkişi olarak çağrıldı. Mahkeme salonuna girdiğinde hakim bir kağıda bir doktora bakıyordu. Terslik mi olmuştu acep. Beyaz adam alkolsüz imam alkollü yazıyordu. Hoca sinirden kendi kendini yiyordu, beyaz adam da keyiften dört köşeydi.

Hakim,

-‘’Doktorum bir yanlışlık mı oldu raporda. Sanki isimler karışmış.’’

Doktorun raporu tek doktorun olduğu yerde önemliydi. Bir de yıllardır tanırdı doktoru, hiçbir yanlışını görmemişti raporlarda. Yüzlerce adli raporunu okumuştu. Ne otopsiler yapmıştı cinayetlerden sonra. Adli tabiplere taş çıkartırdı. İnce eleyip sık dokurdu. Saatlerce düşünüp öyle yazardı adli raporları. Ne baskılar görmüştü de hiç geri adım atmamıştı. Ama bu sefer başka bir durum vardı.

-‘’Hakim bey anlatayım.’’ tüm salon pür dikkat doktoru dinliyordu. Herhalde karışıklık oldu diyecekti.

‘’Beyaz adama üfle dedim külaha üfledi. Alkollü değildi. Sıra hoca efendiye gelince hoca efendi öyle alkollüydü ki ben onu külaha üfletemedim. Ne dediysem ikna edemedim. Düşünün bir, ne kadar içmiş ki külaha gelip üfleyip rezil olmak istemedi. Ben de alkollü olduğuna karar verdim.’’

Hakim durumu anlamıştı. Biraz güldü bıyık altından. Sonra taraflara dönerek,

-‘’ Siz devletin doktorunun zamanını almaya utanmıyor musunuz? Birbirinize sarılın ve özür dileyin. Yoksa her ikiniz de toplumun huzurunu kaçırmaktan nezarete atılırsınız. Orada da bir hafta yatırırım sizi soğuk betonun üzerinde. ‘’

Beyaz adam bir hafta içmeden nasıl edecekti. Olmazdı. Başını önüne eğdi,

-‘’Siz nasıl derseniz hakimim.’’

İmam da iş müftülüğe aktarılırsa yanlış anlaşılabilir diye

-‘’siz bilirsiniz.’’ dedi.

Aslında herkes beyaz adamın haksız olduğunu biliyordu. Doktor gözü ile beyaz adama önce sen elini uzat, özür dile der gibi baktı. Beyaz adam elini uzatıp ,

-‘’Hoş gör bizi hocam, ettik bi cahillik, sen büyüğümüzsün affet bizi.’’ deyince hocanın da gönlü yumuşadı.

-‘’Olur böyle şeyler beyaz adam seni bir gün cemaatim yapacağım.’’ dedi ve güldü. Sonra tüm salon gülmeye başladı.

Akşam çökünce beyaz adam bir ağaç altına, hoca camiye gitti. Hakim de doktora,

-‘’ bu akşam beraberiz, bir daha anlatacaksın bu olayı. Daha detaylıca daha yavaş yavaş anlatacaksın, biraz da demleniriz.’’ dediği için lokantada buluşup masaları donattılar.

Yağmurdan sonra açar gökkuşağı.

Kıştan sonra gelir bahar.

Anadolu böyledir işte. Sevinçlerimiz de üzüntülerimiz de içtendir.

Dr. Ahmet Rıza Güner

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.