Salih Erdem kimdir?
1933'te Trabzon Merkez Holomana (Beşirli) köyünde doğdu. Trabzon Ticaret Lisesi’ni bitirdi. Fiskobirlik Trabzon Kooperatif Müdürlüğü ve Fiskobirlik Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Amatör spor kulüplerinden Yıldızspor'un kurucusu, İdmanocağı yöneticisi. TFF yönetim kurulu üyeliğinde bulundu.
İlk olarak İdmanocağı'nda yönetici oldum
Holomana ve Akyazı… İki köyün gençleri bir araya geldik ve Yıldızspor isminde bir futbol kulübü kurduk. Sonradan o kulübün ismi 24 Şubat oldu. 16 kurucuyduk. O zamanki renkler, yeşil-mavi idi. Ben o dönem Fiskobirlik'te muhasebe müdürü idim. Bir gün yanıma, Nihat Karanis ve Sebahattin Hoca'nın başını çektiği bir grup geldi. Bana, İdmanocağı Kulübü için yöneticilik teklifinde bulundular. Kabul ettik. Kulübe geldik, bizi veznedar yaptılar. Hesaplara baktım, bir amatör kulübe göre oldukça yüklü borç söz konusu. Toparladık orayı. Teberru zarfları yaptırdım. Kızılay'ın pullarını dahi kanalize ettik! Borcu bir ay içerisinde ödedik.
Renk kavgasına Federasyon ve Vali de karıştı
İdmangücü ile Trabzonspor'u kurmak için birleştik. On İdmangücü yöneticisi, on da İdmanocağı'nın yöneticisi tartışıyoruz. Renk üzerine anlaşamıyoruz. Federasyon bize, konuyu çözmesi için müşavir Ali Abalı'yı gönderdi. Abalı, “İki kulübün renkleri, sarı-kırmızı ve kırmızı-beyaz… Yani kırmızı müşterek. Federasyon olarak size şöyle bir öneri getiriyoruz: Renklerinizi, sarı-kırmızı-beyaz olarak tescil edelim” dedi. Ancak bu teklif de yapılan tartışmaların ardından kabul edilmedi. O dönem, Trabzon Valisi de değişti. Sivas Valisi Celal Kayacan, Trabzon'un yeni Valisi oldu. Kayacan da bu anlaşmazlığı bildiği için bizleri toplantıya davet etti.
Renkleri Vali Celal Kayacan belirledi
Vali Kayacan toplantıda şöyle dedi: “İki tarafın rengini de bırakalım, yeni bir renk bulalım.” Revaçta olan Avrupa Kulüplerinin renkleri gündeme geldi. Sayın Vali, Barcelona ve West Ham'ın renklerini öneri olarak sundu. “Bordo-mavi olsun” dedi ve bizler de bu renk üzerinde anlaştık. On Trabzonspor yöneticisi, on da İdmanocağı yöneticisi yirmi kişilik yönetim listesinde yer alarak Trabzonspor'un kurucuları olduk.
Suat Oyman'ın teklifini reddettim
Kulüp kurulduktan sonra bir türlü 1. Lige yükselemiyorduk. Dönemin Belediye Başkanı Suat Oyman'ın başkan olmasını teklif ettik. Hem birleşme adına sıkıntı çıkmaz hem de borçların azalması adına bir hamle olur diye düşündük. Bu planımız tuttu. Mali durumu biraz toparladık ama yine şampiyon olamadık. İkinci sene, Süha Akçay ve Nizamettin Algan, Suat Bey'in listesinde yer almadılar. Ancak, Genel Kurul'da listeyi deldiler ve Suat Bey buna çok sinirlendi. Bana o dönem kendisi Asbaşkanlık teklif etti ancak ben, Özcan Kırali ve Ertuğrul Atakan isimlerini verdim bozuldu bana… Ve o yıl yine şampiyon olamadık.
Suat Bey, yeşil alanları imara açmıştı
Suat Bey, yorulduğunu söyleyerek görevi bıraktı ve aday olmayacağını söyledi. Genel Kurul'a gittik. Suat Bey bana kırgın olsa da yeniden Suat Bey'e gidelim dedim. Telefon ettim, eve gittik. Suat Bey'e dedim ki, “Ağabey, geçen sene teklifini kabul etmedim ama bu sene ediyorum. Sen başımızda dur, işleri ben yürüteceğim. Mali sıkıntın da olmayacak.” Suat Bey, sağlığının çok bozulduğunu, ayrıca, Belediye'yi de çok yıprattığını ifade etti. “Biliyorsun Salih, kulübe para getirsin diye yeşil alanları imara açtım” dedi. Velhasıl, Suat ağabeyi ikna edemedik… Şimdi ne yapacağız? Dedim ki oturup konuşalım. Toplantıda bana, “Başkan sen ol” dediler…
“Kim gitsin, kim kalsın belirle” dedim
Yıllar yılı şampiyon olamadık. Kuruluşta da Trabzonlu futbolcuların dışarıda forma giydiklerini söyledik ve biz hep elin adamlarından medet umduk. İsmini dahi bilmediğimiz adamlara senetler verilmiş, adamlar da kulübü icraya vermişler. Benim başkanlığımda karar kılındıktan sonra Ahmet Suat Özyazıcı'yı çağırdım. Ahmet Suat, Mustafa Ertan'ın yardımcısıydı. Ahmet Suat'a, “Mali durumumuzu da gözeterek bu takımdan kimler gider, kimler kalır bir liste çıkar” dedim. Akşamüstü, İdmanocağı'nın lokalinde Ahmet Suat ile bir çalışma yaptık.
Transfer yapılacak ama liramız yok!
Suat Hoca, mevcut kadromuzdan 15 futbolcunun üzerini çizdi. Geriye 6-7 futbolcu kaldı. Aldık elimize kalem, transfer listesi hazırlıyoruz… Rize'de Faruk Özak, Ali Yavuz ve Engin var. Erzurum'da, İlyas, Hüseyin ve Volkan Canalioğlu var. Karabük'ten Hüsamettin'i ve amatörden Turgay'ları belirledik. Üstünü çizdiğimiz 15 futbolcunun yerine yeni 15'i belirledik. İçlerinde bir tek Ali Yavuz Kastamonulu, kalan kadronun tamamını Trabzonlu futbolculardan oluşturduk. Bu transfer operasyonunun mali portresi dört milyon liraydı ama para yoktu!
Türkiye 2. Lig Şampiyonu Trabzonspor
Fiskobirlik Fonu'ndan 400 bin lira
Ben hâlâ Suat Bey'i başkan yapmak derdindeyim. O Başkan olsun, ben Asbaşkan olayım… Ama olmuyor. Acil ödemeler için de bir milyon lira derlememiz lazım. Abidin Melek, Utku Bozoğlu, Şamil Ekinci, Ahmet Celal Ataman ve diğer iki kişiye kulüpten alacakları olmalarına rağmen, “100'er bin lira vereceksiniz” dedim. Bazılarından da 50 bin lira istedim. Benim de Fiskobirlik'te, “Spor ve Sosyal Yardım” adı altında bir fonum vardı. Yönetim kurulu kararıyla, fındığın çuvalına fona aktarılmak üzere 20 kuruş fiyat belirlemiştim. Orada birikmiş 400 bin lira vardı. Onu Trabzonspor'a verdim. Yüz bin lira istememize rağmen Abidin Melek 200 bin, Ahmet Celal Ataman 175 bin lira verdi.
Çimento torbası, sinema bileti, nakliye kamyonları
Başkanlığı devraldık. Sıkıntı var, para yok. Erzurum Valisi Necmettin Karaduman, her hafta bir işadamını arayıp deplasman ya da benzeri masrafları karşılatıyordu. Aradım rahmetli vekil Ahmet Şener'i, “Ağabey bize böyle bir Vali lazım”. Çorum Valisi Ziya Göçer geldi Trabzon'a. Yönetim adına ziyarete gittik. Her şeyi anlattım kendisine. Sayın Vali de, “Rahat olun, Çorumspor benim zamanımda 3. Ligden 2. Lige çıktı” dedi. Vali ile çalışmalara başladık. Çimentonun torbasına 25 kuruş, sinemalara 25 kuruş, İran'a nakliye yapan kamyonlara 10'ar liralık fonlar koyduk. Çaykur'la anlaştık, çay pazarladık, Tekel'le anlaştık, sigara pazarladık. Bu hamleler, bizi biraz rahatlattı.
Kıbrıs'ta GS-BJK finali oynatacaklardı!
Kıbrıs Barış Turnuvası'na gittik. Maçlar, Trabzonspor, Beşiktaş, Galatasaray ve Karma arasında oynanacak. Oradaki yetkililere, “Kasıtlı hakem hatası sezersem, takımı sahadan çekerim” dedim. Soyunma odasında da oyunculara, “Siz bu takımları İstanbul'da yoğurdunuz, burada paramparça edeceksiniz” dedim. Federasyonu'nun milli takımlar sorumlusu Beşiktaşlı idi. Maçın hakemi Doğan Babacan ile beraber stada geldiler. Federasyon temsilcisi, Galatasaraylı futbolcuların büyük bölümü milli takımda oynadığı için sakatlanmamalarını istedi. Hakem de aynı ağızdan konuşmaya başlayınca, anladım; Galatasaray-Beşiktaş finali oynatacaklar.
Kıbrıs Barış Kupası şampiyonu Trabzonspor
“Dert etmeyin, zaten kupa bizim” dedim
İlk maçımız Galatasaray ile idi. 1-0 geriye düşmemize rağmen maçı 2-1 kazandık. Aynı günün akşamı, final öncesi takımlara yemek verildi. Spor Bakanı, kazanan takımın 125 cm büyüklüğünde gümüş bir kupa alacağını açıkladı. Beşiktaş Kafile Başkanı, “Sayın Bakanım; biz bunu nasıl getireceğiz” dedi. Ben de cevaben, “Dert etmeyin, zaten biz getireceğiz” dedim. Şubat ayı idi… Gönyeli'de müthiş bir soğuk var. Soyunma odamız asker kaynıyor. Birinci devre rüzgâra karşı oynadık. İkinci devre, Tuncay Mesci'nin golüyle maçı aldık. Kupayı kazandığımız için de yaklaşık iki oda dolusu hediyelik eşyayı da gümrükten geçirmemiz kolay oldu.
“Beşiktaş'a imza attı” dediler, yıkıldım!
Erzurum'dan Hüseyin Tok'u transfer edeceğimiz zaman, Beşiktaş'ın da onu istediğini duyduk. Hüseyin'in dayısı Kenan Aksu'yu çağırdım ve kendisine, “Hüseyin'i al ve gel” dedim. “Tamam Başkanım” dedi. Gittiler ama ses seda çıkmadı. Erzurum Valisi Necmettin Karaduman'ı aradım, Vali bana, “Salihciğim, Hüseyin'i Beşiktaş aldı” dedi. Beşiktaşlı bir Kurmay Başkanı aracılığıyla gitti dediler. Moralim bozuldu. Otelleri arıyorum ama kimseye ulaşamıyorum. Bu duruma daha fazla kayıtsız kalamazdım.
Atladım, Erzurum'a gittim. Vali Karaduman, beni evinde ağırladı. Hüseyin'i de arayıp kahvaltıya davet etti. Hüseyin, ertesi sabah kahvaltıya geldi. Hüseyin bana, “Ağabey, beni Paşa çağırdı. Beşiktaş'ın beni istediğini söyledi. Ben de onlara 500 bin liraya imza atabileceğimi söyledim” dedi. Dilekçe gibi bir şey imzalatmışlar ona. Baktım, sözleşme filan değil. Beşiktaş ile imzalamadığı için rahatladım. Biz Hüseyin'e 300 bin lira verdik ve ertesi gece Hüseyin'i aldım, Trabzon'a döndük. Biz profesyonel bir kulüptük ama amatörce birbirimizi sahiplendik.
Şenol kötü goller yemeye başlayınca…
Bunun bir örneği de Şenol Güneş'tir. Şenol bir ara kötü goller yemeye başladı. Ahmet Suat, neredeyse Şenol'u yedek bırakacak. Çok huylandım. Öğrendim ki, bir kızı seviyor, ancak babası Talat Kamiloğlu, kızı Şenol'a vermiyor! Çağırdım Şenol'u… “Evet Başkanım, durum böyle. Kızı vermiyorlar” dedi. “Sen işine bak, ben halledeceğim” dedim. Sevdiği kızın dayısı Avni Akyol'u aradım. Durumu anlattım ve, “Abi, seninle beraber Talat ağabeyin yanına gideceğiz” dedim. Randevu aldık ve dönemin Milli Eğitim Müdür Muavini olan Talat ağabeyin yanına gittik. “Ağabey, hayırlı iş için geldik” dedim. “Salih, seni ne kadar sevdiğimi bilirsin. Bu iş olsun diye Trabzon'da herkesi üstüme koydular ama bu kız Öğretmen Okulu'nun birinci sınıfında. Dört sene sonra mezun olacak. Mezun olmadan kızımı vermem. Bu Şenol futbolcu; kızımı alacak, gezecek. Olmaz!” “Ağabey” dedim, “Senin kurallarına uyalım da bize yok deme. Tamam gezmesinler ama bir söz ver” dedim. Hanımı da araya girdi ve o sözü orada aldık. Şenol Hoca da eşini bekledi ve aldı. Yıllar sonra Şenol'un hanımı, çocuğuna, “Salih amcanın elini öp. Beni dedenden o aldı” dedi.