Ergin Kulaçoğlu kimdir?
8 Şubat 1939'da Trabzon'da doğdu. Trabzon Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1970-1982 yılları arasında Trabzon'da serbest avukatlık yaptı. 1982-2004 arasında da noter olarak çalışan Kulaçoğlu, 2004'ten bu yana İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Çeşitli kurumlarda aktif olarak görev yapan Ergin Kulaçoğlu, 1965'te İstanbul Üniversitesi Spor Kulübü Asbaşkanlığı, 1965-68 yılları arasında Türkiye Milli Talebe Spor Teşkilatı Genel Sekreterliği, 1968 Dünya 1. Üniversitelerarası Güreş Şampiyonası Organizasyon Komitesi Üyeliğinde bulundu.
Özel kimlik
Trabzonspor; bütün Trabzonlular için sadece benim için değil özel bir kimliktir. Trabzon; içerisinde doğan, büyüyen, buranın havasını teneffüs eden, doğasının yeşili ile denizinin mavisi ile olağan üstü bir karakter içerisinde yaşayan bir kimliktir. Benim için Trabzonspor, Türkiye'de sadece futbol değil diğer spor dallarında da karakteristik vasıfları bakımından spora en yatkın olan, insanların bir araya geldiği bir kulüptür.
İki ayrı grup
Trabzonspor'a ilk defa takım 2. Lig'deyken 1971-72'lerde yönetici oldum. Bir süre ara verip yeniden listeye girdim. O dönemlerde Trabzonspor'da iki grup vardı. Ahmet Salih Erdem ve Şamil Ekinci grubu. Bir türlü bu iki grup bir araya gelip birleşemiyordu. Bütün Trabzonlular Trabzonspor'un bir an önce 1. lige çıkmasını arzu ediyordu ve bu yolda gücün parçalanmasını, bölünmesini istemedikleri için tek liste halinde genel kurula katılmayı arzu ediyorlardı. O ortamda son güne kadar bir birleşme olmadı. O tarihlerde de 'Cunta' denilen bir ekip vardı. Cuntanın sahadakileri Mesut Sağlam, Edip Bey, Faruk Poyraz ve ekipleri! Arka planda organizatör durumunda Nizamettin Algan. Bu arkadaşlar Trabzon'da listeleri yapan kişilerdi.
Listeye alınmayınca!
Ben de spora çok hizmet eden biri olarak yönetim kuruluna girmek istiyordum. Kongreden bir gün önce Trabzon Eczanesine uğradım. Ruhan abi eczanenin kapısında 'seni listeye almadılar' deyince çok üzüldüm. Bu insanlar bir cuntanın yaptığı listeye tabii oluyorlar diye düşündüm, ben de kendi listemi kendim yapmaya karar verdim. Türk Haberler Ajansına gittim. Rahmetli Mehmet Tan, İsmail Başaran, Mehmet'in kardeşi Şenol ve Cengiz Topaloğlu oradaydı. Onlara 'ben yarınki kongre için bir liste yapacağım. Bana kimi yazacağımı sormayın bunu salonda nasıl dağıtırız?' dedim. İsmail Başaran'ın kalın bir fotoğraf çantası vardı. İsmail, 'Ben bunla salona sokarım listeyi' dedi. Şenol, 'Ben dağıtırım' dedi, rahmetli Mehmet Tan da destek verdi ve oradan çıktım.
Pembe renkli parşömen!
Yeni Yol matbaasına gittim, kapalıydı. Muzaffer Korlu abinin kapısını çaldım, 'bende kağıt yok, kağıtları al gel baskıyı yapalım' dedi. Ben de pembe renkli ipek parşömen kağıt buldum. Listeyi de bütün kamuoyunun arzu ettiği birleşme listesi olarak yaptım. Baştan itibaren Şamil Ekinci'yi, Ahmet Salih Erdem'i, kendimi de 4 ya da 5. sırada yazdım. Onun yanında cunta ekibini tasfiye etmek için hiçbirini yazmadım. Yeni isimler koydum. Bu baskı işi oldu, çantalara koyuldu, kongrede seçim maddesine gelindi. O sırada ben ekibe listeleri dağıttırdım. Başka listede çıkmadı. Böylece bir yönetim kurulu geldi. Yönetime idare müdürü olarak girdim. Sonra lokal amirliği yaptım. Genel Sekreter bir ara Suat Bey beni muhasip olarak istedi. Sonra Naci Gürkök yedekten gelince Suat Beyle konuşup Naci'yi muhasip yaptık, isabetli de oldu ve muhasebeyi disipline etti.
Sokakta hesap sorulurdu!
Bizim dönemimizdeki yöneticiler çoğunlukla Trabzon'da otururdu. Trabzon'da oturmak o kadar önemli ki her şeye hakim oluyor, kulaktan dolma bilgilerle değil direkt olayın içinde yaşıyorsunuz. Tespit de çözüm de kolay oluyor. Ben sokağa çıktığım zaman bana hesap sorarlardı. Sokakta hesap vere vere giderdik. Yönetim bir birlik içerisinde olmalı, proje üretmeli. Tek kişiye bağlı yönetim olmamalı! Yönetim projeleri, yapacakları işleri tartışmalı. Artısını eksisini ortaya koymalı.
Trabzon'daki futbolcu!
Modern bir alt yapıya gidilmeli. Buradaki gençlerimize fırsat eşitliği sağlayıp onlardan azami ölçüde yararlanmalıyız. Yani şöyle özetleyelim; Trabzonspor'a, bizimle ağlayan, bizimle gülen insan lazım. Formasını yürekten ıslatan... Bizim zamanımızda bir maçta berabere kalmıştık. Necati soyunma odasından çıkmıyor. Dedim ki 'haydi Necati kimse kalmadı çıkalım'. O da bana, 'Ben, Yeşil Mustafa'ya (babası) ne söyleyeceğim?' diye cevap verdi. Trabzonspor'a böyle futbolcular gerekli.
Kayseri'den telefonlar!
İkinci defa yönetim kuruluna katıldığım dönemde Trabzon kaynaklarına dönme felsefesi ile toplantı yaptık, futbolcu listeleri oluşturduk. Tespit ettiğimiz futbolcuları toparlamaya karar verdik. Listedekilerin birkaçının evlerine adam yolladık dediler ki; "Bunlar Kayseri'ye gitti 5-6 kişi". Akbank Mumhane Şube Müdürü Kayserili idi. Bu oyuncuları Kayseri'ye götürmüş. Abidin Melek ve Edip Beyle birlikte Kayseri'ye telefon açıldı, bir ölçüde manevi baskı yapıldı, "Eğer bu futbolcuları geri getirmezsen burada banka müdürlüğünü fazla rahat yapamazsın, sorun olur" denildi. Necatiler, Ali Kemaller ve birkaç oyuncu geri geldi. O sene PTT'yi kaybettik ondan sonra şampiyon olduk. Yöneticilerin hepsinin büyük fedakârlıklarıyla ilk kuruluşta da ondan sonra da bana göre hizmetini en iyi şekilde de tamamlamıştır.
Kimse on lira bile vermiyordu!
Kulüp ekonomisi o zaman çok ağırdı. Yayın geliri yok, forma reklamı yok. Yok da yok! 2.Ligde olduğumuz dönemler bizim Karadeniz derbisi dediğimiz maçlarda tribünler dolardı. O zamanlar iyi hasılat gelirdi. Teberrulu bilet satalım isterdik. Beden Terbiyesi Müdürü Melahattin Feyzioğlu bize yüz bilet bile vermezdi. Dedim ki; Trabzonspor olmasa bu vali filan gelip bu maçı izler mi? Hakimiydi, savcısıydı hangi maça gelir? Biz bu şehrin turizmine de hizmet ediyoruz. Oteller işliyor, lokantalar para kazanıyor. Bize verin de stat boş kalmasın, bu kulüpte üç - beş kuruş dahi olsun para kazansın. Öyle öyle biraz bilet aldık.
Büyük yokluk
Çok parasız günler geçirdik. Kulübe gelir sağlamak TS sigarası ve çayı sattık... Şehirden teberru olarak hiç para alamıyorduk. Suat Oyman döneminde elimizde teberru makbuzu, belediyeden çıkıyorduk, mağazalara giriyorduk, kimse on lira bile vermiyordu. 1000 x 1000 kampanyası yaptık. Bin senet hazırladık, altını imzaladık. Vade koyuyoruz, vade gelince biz borç alıyoruz. Borçlanma.. Şehir bize 1000'er lira borç verecek, biz geri ödeyeceğiz. Teberru bile değil. Ama satamadık. Böyle bir yokluk içerisindeydik. Bütün yöneticiler deplasmanda kendi parası ile gider, oradaki misafirleri de yöneticiler ağırlardı.
Büyük tartışmalar!
Yönetim kurulunda görev aldığım zamanlarda bizim genel sekreterimiz Sebahattin Kundupoğlu idi. Kundupoğlu, Trabzon'da dernekçiliğin, kulüpçülüğün mimarlarından önde gelen lideri. Trabzon Liselerinden Yetişenler Derneği bir ekoldür. Sebahattin abi de o ekolden gelmişti. Kundupoğlu, gündemi hazırlar, kulübün sorunlarıyla ilgilenirdi, beni de devamlı yanında tutardı. Ben de İstanbul'da parti başkanlığı, Türkiye Milli Talebe Derneği Spor Teşkilatında genel sekreterlik yapmıştım… O dönemde Trabzonspor Yönetim kurulu toplantıları son derece tartışmalı olurdu, herkes fikrini rahatça ortaya koyar, tartışılırdı. Ama en sonunda başkan son kararı verirdi.
Nezaket: Ekinci ve Bozoğlu farkı
Ekonomik bakımdan bize en büyük destek olan kişi Şamil Ekinci idi. Fakat Şamil Ekinci'nin çeki Suha Akçay'ın cebindeydi. Zaman olurdu ki biz Şamil Ekinci'yi konuşturmazdık bile. Ekinci bize 'parayı ben veriyorum' deme gibi bir nezaketsizlik yapmadı. Yönetim kurulunda hep fikir tartışması yapılırdı. Kimin fikri galip gelirse o uygulanırdı. Yani fikirlere saygı vardı. O zamanlar yönetim kurulu 12 kişi. Her yönetici lider özelliğine sahip! Yönetim kurulunda yer alanların bilgi ve birikimi vardı. Birikimli yani spor açısından hepsinin birikimi vardı o gün ki şartlarda, ekonomiyi de son derece iyi biliyorlardı. O tarihlerde bir de Utku Bozoğlu vardı… Çok güzel işlere imza attı bu kardeşimiz.
Şükrü Ersoy gerçeği!
Trabzonspor'un ikinci ligdeki şampiyon olmasının alt yapısını Şükrü Ersoy yapmıştır. Şükrü hoca günde iki idman yaptırırdı. Futbolcular karşı çıktı, hocaya tepki gösterdiler. Başka biri iki neden daha vardı. Şükrü hocanın gönderilmesine istemeyerek ben de onay verdim. Şükrü hocanın yerine Ahmet Suat getirildi. Süha Akçay, Ahmet Suat'ı istedi. Ahmet Suat'ın gelişi böyle oldu.