Trabzonspor'un teknik direktörü Abdullah Avcı, TSYD Trabzon Şubesi'nin çıkarttığı dergiye özel açıklamalarda bulundu. Rizeli olan Avcı, memleketinin takımında yıllarca forma giymiş, oynadığı futbol ve attığı gollerle iz bırakmış bir spor adamı. Şimdi ise teknik direktör olarak komşu şehirde, Trabzonspor’un başında başarıdan başarıya koşuyor.
- Bir Rizeli olarak Rizespor’da forma giymiş, artık Trabzonspor’da görev yapan bir teknik adam olarak iki şehrin benzerliklerini değerlendirebilir misiniz?
Yörenin insanları aslında birbirine çok yakın. İnsani olarak duygusal her iki tarafın insanı da. Duygularını olumlu ya da olumsuz, hiç arası olmadan ya dipte ya da tepede yaşıyorlar. Dışarıdan rekabet var gibi de gözükse yakın olduklarını düşünüyorum. Şehir olarak tabii ki Trabzon şehrinin büyük bir şehir olması şehri daha farklı kılıyor. Futbol açısından baktığımda da orada futbol oynamış, burada da teknik adamlık yapıyorum. Trabzon futbolda çok önemli işler yapmış, şehir biraz daha büyük ama yörenin insanlarının duyguları bence çok yakın birbirine. Bu yörenin insanı olarak onları çok ayırt edemiyorum.
- İki şehir sizin için ne anlam ifade ediyor?
Hayatımda iki kere İstanbul dışına çıktım, biri futbolcu olarak Rizespor’a, diğeri teknik adam olarak Trabzon’a. Benim için ikisi de çok güzel. İyi anıların olduğu, dostlukların olduğu, samimiyetin olduğu, 30 sene evvel de, bugün de aynı duygularla beraber olduğumuz arkadaşlıkların en güzelini yaşatan iki şehir.
Rizespor’un 1. lige çıkmasında, şampiyonluklarında Trabzonspor’dan transfer edilen oyuncular görüyoruz. Trabzonspor’un şampiyonluk yıllarında da Rize’den minibüslerle gelen taraftarların desteğini biliyoruz. Tekrar bu eski günler bu eski hava nasıl yakalanabilir?
Bunlara umarız biz vesile oluruz. Ben bir Rizeli olarak Trabzon’a gelirken destek veren de vardı, gitme diyen de vardı. Ben de şu ifadeyi kullandım; “Ben Rize ile Trabzon arasındaki köprüyü oluşturacağım, onun için gidiyorum” dedim. 72 kilometreyi daha da yakınlaştırmaya çalışıyorum. Şimdi artık yollar yapıldı, mesafeler kısaldı. Bence duygular da aynı şekilde. Birbirine yakın yörenin insanları, hakikaten birbirine yakın duygu ve düşünceleri var. Eskide kalmış, geçmişte kalmış şeyleri bugüne taşımanın bence hiçbir anlamı yok.
BELEDİYE OTOBÜSÜ İLE
RİZE’YE YOLCUYUK!
- Rizespor’da oynarken Trabzonlu takım arkadaşlarınız da vardı. O günlerden aklınızda neler kaldı?
Üst düzey bağlıydık birbirimize. Zaten saha içinde çok iyi anlaşıyorduk, saha dışında da sürekli beraberdik ve maddi- manevi çok şeyleri paylaşıyorduk.
O zaman tesis kavramı yoktu. Mesela bu o dönemde vardı. Tesisin içinde tesis mi diyeyim ona artık lojman mı diyeyim yani orada o kadar içten günlerimiz geçiyordu ki, her şeyi beraber yapıyorduk. O arkadaş gurubunda açıkçası fazla para yoktu. Ortaklaşa bir şeyler alır veya dışarıdan yaptırıp, bölüşerek yiyorduk. Ama çok samimi ve eğlenceli, unutulmaz günlerdi.
Trabzon’da uçaktan inip, belediye otobüsüyle 1. Lig (şimdinin Süper Lig) futbolcusu olarak Rize’ye gittiğimi hatırlıyorum. Bazen acele olunca taksi tutup gittiğim de vardır. Bu bugün olur mu, olmaz yani!
İLK DEPLASMANDA
TRAFİK KAZASI
- Rizespor’da oynadığınız dönemde unutamadığınız anılarınız var mı?
Rizespor’da transfer olduktan sonra ilk deplasman maçına giderken aslında olumsuz bir şey gibi gözüken ama sonunda olumluya dönen bir kaza yapmıştık. Denizli deplasmanı ilk maçımız… Denizli deplasmanına giderken otobüs Of’ta devrildi. Biz otobüsün içerisindeyiz. Öyle eşofmanlarımız falan yok. Ben de kot gömlek var, onda başka bir ceket var falan öyle gidiyoruz deplasmana. Otobüsün tekerlekleri havada sırtı yerdeydi. Herkes birbirine soruyor “bir şey var mı bir şey var mı” diye. Allah’a şükürler olsun kazasız belasız atlattığımız kazaydı. O hafta tehir olmuştu maçımız. 0radan sağ çıktığımız için çok şanslıydık.