Anılar güzeldir hem nostalji hem yeniden yaşama imkanı verir insana. Orhan kardeşim incir üzerine ortak bir anımızı paylaşmıştı! Ben de ablamla ortak bir anlatmak isterim.
Şimdi artık yerinden eser kalmayan mahalledeki evimizle komşumuz Fadime ablanın evi arasında tumbi dediğimiz bir tepecik vardı. Tumbinin dereye bakan tarafında da bir incir ağacı. İncir ağacının Fadime Abla tarafında bitişik evin "hela guyusi" bulunurdu. Belk dei bu durum o incir ağacının yemişlerini daha lezzetli yapardı. Kot farkı nedeniyle bizim taraf yüksekti. Ağacın altı çimenlikti ya da otlukti! Dik meyille komşu bahçeye ve dolayısı ile fosseptik çukuruna ulaşılırdı.
Bir Eylül ayı başları ablamla incir arıyoruz, yemişler daha yeni olgunlaşmaya baslamislar. "Gabaruk" var ama olgun çok az. Bir dalın ucunda tam " yazili-buzuli, çatiran-patiran" bir incir gördüm. Abla buna uzanamayız dedim. Ablam "Dur oğlum dedi, bir "gugar" yaptı, dala asıldı. Dalın yaklaşan kısmını tuttum. Ablam tuttuğum yeri kavradı. Ben dalın ucunu yakaladım. İncir koparırken pozisyonumun zorluğu ve inciri ezmeme düşüncesi ile inciri düşürdüm. Otların üzerine düştü. Dik metinle yuvarlanmaya başladı. Hemen hamle yaptım. Neredeyse yuvarlanıyordum. İncir yakalayamadım. Gözümün önünde incir yuvarlandı ve hela guyusina düştü. Üzüntüyle doğruldum ablama baktım. Neredeyse ağlayacağım. Ablam ne derse beğenirsiniz;" Üzülme oğlum! İncir bizden akıllıymış, kısa yolu tercih etti".
Zehra abla sen çok yaşa. Yanı inciri yiyeceğimizi, incirin barsaklarımızdan geçip şimdi düştüğü yere gideceğini o ara nasıl düşünüp bu cevabı yetiştirdiğini hiç unutamam.
Bu da Zehra Ablamla ortak incir hikayem.
Hep ciddi memleket sorunlarını yazmak ve sizi yormaktansa bugün bu güzel anekdotu paylaşmak istedim.