Gazinoda Nihat Saraç ve Şermin Saraçın dans ettiğini görmektir.
Akçaabatlı olmak Kutlu Payaslı ve Hacer Buluş’u canlı konserde dinlemektir. Akçaabatlı olmak bayram namazlarına tertemiz kıyafetlerle gitmek, çıkışta bayramlaşmak ve silah atmamaktır.
Akçaabatlı olmak milli gün ve bayramlarda davul zurna ile horon oynama, geceleri bando mızıka ile fener alaylarını alkışlamaktır.
Akçaabatlı olmak yokuş yukarı çıkarken önde yürüyen büyüğünün izni olmadan geçmemektir. Gozagiya yolunda bülbül dinlemek, sıcak yaz gümlerinde Bülbül çeşmesinden soğuk su, sütçü Ali’den ve baş dondurmacısının arabasından donxurma, Tuzakçı Ali’den karamela almaktır.
Akçaabatlı olmak komşusunun hakkına riayet büyüğüne saygı duymaktır.
Akçaabatlı olmak kentli olmaktır, medeni olmaktır, insan olmaktır.
Akçaabatlı olmak dinini Tanrı ile kendisi arasındaki ilişki kabul etmek, inancı yüzümden kimseye hor bakmamak, dini çıkar için kullanmamak, dini kin değil sevginin yolu görmektir.
Tabiki bahsettiğim Akçaabatlılık 60 yıl önceye aittir. Yoksa İstanbul’un bile görgüsüzlüğün başkenti haline geldiği günümüzde medenilik her yerde bitti. Akçaabat mı kalacak?
Artık medeni insan gibi davrananlara rastlamak zorlaştı. İnsanlık ölünce doğa bile ölür.
Para için kendisine katliamcı diyen bir başkanın elini sıkmak bu görgüsüzlük dünyasının başkanına çok görülmez. 25 Nisan’da hesap soracağız demiş olsa da.
Çünkü medenilik yalan konuşmamak ve ahde vefadır. Medeni değilseniz kininizi din, onurunuzu paspas yapabilirsiniz, sözümüzü unutabilir, geri dönüşlerinizi kahramanlık diye anlatabilirsiniz, normaldir.
“İyi adamlar iyi atlara binip gittiler”
Geriye biz kaldık.
Kimseyi suçlayamayız!